30 Aralık 2008

"KARIN TOKLUĞUNA ÇALIŞIRIM"

Adamın birisi işe girecekmiş. Patron sormuş: -Ücret ne istersin? -Ben karın tokluğuna çalışırım efendim. -Olsun,sen yine de pazarlık yap;pazarlık sünnettir. Demiş demesine ama,zavallı adam: -Peki efendim,pazartesi ve perşembe günleri oruç da tutarım;o da benden olsun cevabını vermiş. -Asgari ücretlere zam yapıldı bu arada;herkesin haberi vardır sanırım. ... H.U!?.

26 Aralık 2008

ALÇAK DÜŞÜNCELİ AHMAK MÜNAFIKLAR

Blogu,esasında,bir arkadaşımızın bloguna ara verdiğini duyurması ve yapılan yorumlar üzerine ben de düşüncelerimi aktarmak için açmıştım. Ama bunu yapma niyetini taşırken,bir yandan da,32.Gün programını izliyordum. Öncelikle,blog ya da yazma işine,"birakma ya da bırakmama" şeklinde bakmamak gerekir diye düşünüyorum. Yazma isteği,arzusu ve ihtiyacı varoldukça kişi yazar;yazmalıdır da. Neyse,daha ziyade 32.Gün Programına kafam takıldı.Aslında,çoktandr bu tarz programlara itibar etmez oldum. Ama sözün bir yerinde,Mine Kırıkkanat isimli zavallı kişilikle partneri olan,ama adını öğrenemediğim diğer bir zavallı kişilik Türkçe ibadetten filan bahsettiler.Lafın tam da bu kısmında Prof.Mümtaz'er Türköne lafı yapıştırdı:"Türkçe olsa namaz kılacak mıydın?" Adamcağız da kadıncık da geveleyip durdular. Maksatları namaz ya da bir başka bir şey değil çünkü. Sözün bir yerinde de yine Mümtaz'er Hoca Mine denilen zavallının laflarından sonra,olaya tamamen ideolojik bakması dolayısıyla "tamam oyumu sana vereceğim" diye bozdu. Velhasıl,ne enteresan memleket burası. Kardeşim,dinsizsen apaçık dinsizim de ve açıklamalarına ona göre bakalım. Hem müslüman görüntüsü verip de sonra da mukaddes değerlerden ve Kuran'dan,haşa "bilinmeyen doktrin" falan gibi ahmakça laflar etmeyeceksin. Bu senin münafık olduğun anlamına gelir. Bu sözlerim Mine Kırıkkanat isimli alçak düşünceli kadınla yanındaki şakşakçı erkek partnerine.

23 Ekim 2008

LİBYA

Hafta sonu Libya'daydım.
Başkent Tripoli'de.Diğer adı Trablusgarp.Bir de Trablusşam var ki O kent Lübnan'da.
Adamlar uzun yıllar ambargo altında kaldılar.Petrol ve doğalgaz zengini bir ülke.Ve şu anda 1 trilyon dolarları varmış!
Dünya küresel kriz yaşıyor.
Ufacık, 5-6 milyonluk ülkede 1 trilyon dolar mevcut.Bugüne kadar harcayamadıkları için.
Tabii bütün dünya orda!ABD Dışişleri Bakanı bile 40 yıl sonra ayak basmış buraya!
Berlusconi ise Ömer Muhtar'ın oğlunun ayağına gidip özür dilemiş.
Türkiye yaklaşık 10 m ilyar dolarlık iş hacmine sahip burada.Ama daha da pay kapması lazım.
İşte bu ülkeden bazı resimler:
Bir hurma ağacı..

Osmanlı zamanından kalma kalenin bölümlerinden bir yer.

Osmanlı Çarşısı vr geri planda Osmanlı'dan kalma saat kulesi. Şehrin hangi yönünden bakılsa dört adet görünen beşli bina. Aslında fotoğraf çok.İlerde devamını yayınlarım inşaallah.

11 Ekim 2008

HER ANDA ALLAH'A BAĞLANMAK

Yeni bir zaman dilimi başladı benim için.
Ekim ayı ile birlikte.
Ve her yeni zaman diliminde olduğu gibi,yine kendi kendime düşündüm:
Artık daha güzel yaşamalıyım.
Daha kaliteli...
Daha seviyeli...
Allah ve ahiret dışında beni bağlayan hiç bir şey olmamalı.
Öyle düşündüm.Karar aldım.
Bu çerçeve içerisinde yaklaşıyorum her zaman.
İnsanoğlu gafletle arızalı.Esasında aldığımız her nefeste Allah'a sonsuz hamdetmemiz lazım bizi tekrar diriltiyor ve yaratıyor diye.
Ve yine,verdiğimiz her nefeste Allah'a dayanmamız gerekiyor;ölüme açılan kapıdan girdirip bizi hayata tekrar bağlasın diye.
Anlar önemlidir.
Anları bize bahşeden Rabbımız'a ne derece layık olabildiğimizin muhasebesini "her an" tefekkür edip tedbir almamız gerekmiyor mu?
Müzik dinlerim o "an"ların bazılarında.
Kainatı seyrederim bazı "an"larda.
Yeryüzünde gezinirim o "an"larda.
İnsanları dinlerim o "an"larda.
Hemcinslerimle konuşurum o "an"larda...
Velhasıl o "an"lar benim için tefekkür anlarıdır.
Ömrümün parçalarıdır.Ve bu fani ömrü bana bir nimet ve omuzumda dev bir emanet olarak takdir eden Kudret Sahibi Allah'a her nefes alış verişte daha da bağlandığımı hissediyorum.
...
H.U?!.

22 Eylül 2008

17 Eylül 2008

BEDENDE SEYAHAT ETMEK...

İftardan sonraydı.
Balkonda oturuyorduk misafirlerle.
Önümüzden geçen caddeden güçlü bir ses geldi.Bir araç diğerine çarpmıştı.
Ve çok sürmedi;önce trafik aracı,az sonra acı sirenlerle ambulanslar ve nihayet itfaiye arabaları geldi.
Belli ki ciddi yaralanmalar vardı.İnşaallah ölen olmamıştır.
Ölümü tahattur ettik hep beraber.Ve ölümün ne kadar da yakın olduğunu düşündük.
Rabbimize sığındık.
Uçak geçiyordu az yukardan.Işıklarını yakmış,inmeye hazırlanıyordu.
Arkadaşın biri uçaktan ne kadar korktuğundan bahsetti.Mısır'a gitmiş uçakla yakınlarda.Uzun senelerden sonra ilk kez binmiş uçağa.Dönüş yolunda yine korkusu tutmuş;Kıbrıs üzerinden gemiyle gelmiş.
Dedim ki;uçaktan neden korkuyorsun ki?Bizim bedenimiz de bir uçak gibi.
Ha uçağın içinde Allah nefesimizi kesmiş;ha bedenimizde?
Garantisi var mı ki bedenimize adeta binmiş dünya üstünde seyeran ederken nefesimizin aniden kesilmemesinin?
Beden de bir uçak gibi.
Ya da az önce caddede birbirine vuran arabalar gibi.
Görüntüler bizi aldatmamalı.Ve hayatı,her an nefes alıp verdikçe bize yeniden bahşeden Sonsuz Kudret Sahibi'ne;Yaratanımız'a şükürler etmeliyiz.
Bizi,dünya gezegeni üzerinde,kendisine mahsus kanunlar dairesinde,kimi zaman uçaklarda,kimi zaman yerlerde, ama ölene kadar da bedenimizde gezdiren Rabbimiz'in binbir esmasına layık olmaya çalışmalıyız.
Tefekkür etmeliyiz.
Marifetullah ve muhabbetullah yolcuları olmalıyız.
...
H.U.?!

06 Eylül 2008

HAYAT DEVAM EDERKEN...

Hayat devam ediyor.Az önce teravih namazı kılıyordum Başyazıcıoğlu Camii'nde.Ve "yarım kalmış hayatlar" başlıklı yazılar kaleme almak aklıma geldi sünnetle farz arasında.
Nedense namaz esnasında insanın aklına olmadık şeyler gelebiliyor.Benim beynimde çoğu zaman çok hızlı tedailer oluşuyor.Şimşek gibi çakıyor adeta fikirler.
Kimi zaman rahatsız olsam da bundan,genelde mutsuz değilim.
Gerçi az önce sözünü ettiğim fikir,neticede ebedi hayata dair düşünürken;bir bakıma tefekkür ederken geldi aklıma.
Her neyse;dedik ya,hayat devam ediyor.Önemli olan bu emanet hayatı hakkıyla sona erdirebilmek.Emaneti Sahibi'ne teslim edebilmek.
Bazıları ölümden bahsedilmesinden pek memnun kalmıyor.Geçiştirmek istiyor hemen.Ama ölümü düşünmeden,konuşmadan hayatı anlamak mümkün mü?
Ramazan Ayı'nı idrak ediyoruz yine.
Sahi,kaç yıl oldu Ramazanı idrak etmenize sizlerin?
Ben hesaplamadım.Ama zannediyorum bir 30 yıl olmuştur Ramazan'ı anlamaya başlamama.Hatta oruç tutmama.
Ramazan...
Ne mübarek ay.
Ankara'da,Çukurambar semti'nde yeni yapılan ve bir yıldır ibadete açık olan Başyazıcıoğlu Camii'nde iki oldu teravih kılıyorum.
Medine-i Münevvere'den genç bir imam kıldırıyor namazı.
Bizim insanımız,sırf Medineli olduğu için imamla her namaz sonrası musafahalaşıyor.
Ben de çocuklarla beraber imam efendiyle musafaha için sıraya girdim.Çocuklar mutlu olsun diye.
Memnun oldular.
...
Yazdıklarımı eskiden okuyan çok olurdu.
Yorumlayan da tabii.
Ama uzunca bir ara verdiğim için;daha sonra yazdığımdaysa ara ara yazmış olmamdan olsa gerek artık kendi kendime yazdığım zehabına kapılıyorum.
Ama başlı başına yazmak güzel şey değil mi?
Böylece tarihe notlar düşmüş oluyoruz bir bakıma.
Bundan böyle daha sık yazmaya çalışacağım inşaallah.
...
H.U.?!

25 Temmuz 2008

MASUM ÇOCUK...

Bir çocuk geçti bu dünyadan..
Her can sahibi gibi umutlarla yeşerdi;hayat buldu.
Babası vardı,annesi vardı;kimbilir kardeşleri de vardı.
Oynuyorlardı sabah akşam.
Neşe içinde;etrafına gülücükler saçarak.
Ebeveynine hayat kaynağıydı her zaman...
Ama sıcakta...
Serinlemek istedi havuzda.
Parasızdı havuz.
Paraya tama etti yine memur...
Sadece 1 ytl ye hem de...
Çocuk parasızdı.
Ve hava sıcaktı...Nemliydi...
Yavrucak atladı yakındaki nehre.,
Ve gözleri önünde para isteyenlerin
Kuma saplandı.
An be an...
Gömüldü gitti...
Mezarına bile gömülemeden...
Henüz taptazeydi bedeni.
Belli ki görmek istediği çok şey vardı cihandan.
Anne babasını bile doğru dürüst görememişti ki.
Doyamadan...
Ve
Öldü
Gitti...
Ebedi dünyaya doğru...
Arkasında acı bırakırken...
Kendisi hala gülümsüyordu.... umursamadan...

18 Temmuz 2008

MASKELERİ DÜŞÜYOR; TELAŞ İÇİNDELER

Dünyada cereyan eden her türlü ilişkiye ve hadiselere bakarken, hiç şüphesiz temel alınacak unsur insanın kendisidir. İnsan varsa her şey vardır. İnsanın olmadığı bir tablo, elbette manasızlıktan başka bir şey olmayacaktır. Peki insan neden vardır? Niçin hayattayız? İşte bunun anlamını çözmedikten sonra, hiçbir şeyin açıklamasını doğru yapmış sayılmayız. Siyaset, esasında insan hayatının ve hususan devletlerin hayatının önemli şekillendirme araçlarından başta geleni görülür. En azından ilk algı öyledir. Ama siyaset, aslen “gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi” dir. İşte politikanın tabiatında var olan, bu sığ anlamı kemale erdirmek için, siyaseti büyük bir mana için yapmak gerekir ki, bu da herhalde insanlığa en güzel, adaletli, insan olmanın kudsi manasına dayalı önyargısız bir anlayışı gerektirir. “Yaradılanı severim, Yaradandan ötürü” felsefesi ya da “Allah rızası” kavramı herhalde bu kudsi duyguyu açıklayabilecek en güzel ifadeler olsa gerek. Kuran-ı Kerim’de mealen “Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. “ buyrulmaktadır. Kabile, kavim ve nihayet millet olmanın neticesi devlet sahibi olmaktır. Bu manada, dünya üzerinde en güçlü ve meleke sahibi millet hiç şüphe yok ki Türk Milleti’dir. Milletimiz yüzyıllarca devletsiz kalmaksızın; hatta dünayaya nizam ve adalet dağıtarak bugünlere gelmiştir. Son 85 yılımızda Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmak üzere, bu güzel coğrafyamızla, adeta dünyanın kalbi sayılan bu vatan toprakları üzerinde yaşıyoruz. Milletçe birlik ve beraberliğimizi muhafaza ettiğimiz sürece her dem güçlü, istikrarlı ve itibarlı olmuşuz. Çok şükür, zaman zaman, devre devre bu hususi hasletlerimiz üzerinde menfi operasyonlar düzenlemek isteyen dış mihraklı iç mimarlar olmuşsa da, bunlar uzun soluklu olamamışlar ve bu aziz millet tarafından en kısa sürelerde tabiri caizse “lağvedilmişler” dir. Bu son zamanların hadisesi de, ne yazık ki aynı menfur ve karanlık odakların maharetinden başka bir şey değildir. Ama inşallah, bu sefer bu azim zalim ve zulümatlı çete, suçüstü edilmiştir ve hükmünün verilmesi yakındır. Şimdilerde bir kısım insanların ve kendilerine sözümona siyaset yoluyla millete hizmet edecek şahıslar olarak gösteren “sözde” siyasetçilerin ve partilerin, canhıraş bu zalim oluşumların avukatlığına soyunmuş olmaları, onların yaklaşık yarım asırdır yüzlerine takmış oldukları maskelerin teker teker düşmesinden başka bir şey değildir. Bu zihniyet değil miydi 27 Mayıs’ larda “ sizi ben bile kurtaramam “ diyen zihniyet ? Bu zihniyet değil miydi “ sizi buraya tıkan güç böyle istiyor “ szöleriyle haykıran zihniyet ? Bu zihniyet değil miydi 12 Eylül Anayasası diyerek yerden yere vurup da, bugünlerde ne olduysa birden bire 12 Eylül’ü nerdeyse kendileri için milat yapacak zihniyet ? Maskeler tek tek düşüyor ! Ve son maskeleri inmek üzere. Millet zaten o maskelerin arkasındaki gaddar zihniyeti yakınen bildiği için değil midir hiçbir zaman normal yollardan iktidara gelemediler bunlar ?! İşte şimdi soyundukları “avukatlık” mesleğinden elde edeceklerini umdukları şey, bu milletin kendilerine vermediği iktidar olma hakkını zorbalıkla elde etmek ve bir süre daha bu millete, milletin manevi değerleriyle alay edercesine “Muhammed seni bırakmaz” sözlerini sarfeden, bir ayağı çukurda “dahi” siyasetçiler eliyle “hizmet etmek” emelinden başka bir şey değil ! Son çaba fayda etmez! Millet onların maskesini tüm dünya önünde indirmek için sabırsızlıkla bekliyor !

03 Mayıs 2008

UZUN BİR ARADAN SONRA BURADAYIM

Allah'ın selamı herkesin üzerine olsun.
Çok uzun zamandır uğrayamadığım bloguma ve blog alemine,bugün dönüş yapma fırsatım oldu.
Aslında zaman zaman belli blogları izliyorum.Gördüğüm kadarıyla eski hız ve heves kimsede kalmamış gibi.Acaba ben uzak kaldığım için bana mı öyle geliyor?
Tabii bir de,eskisi gibi yorumcularım da kalmamış;bunun etkisi de var yazmamamda.Ne de olsa "yazarları" tabiri caizse gaza getiren okuyucuyla olan iletişimdir.
Bazen istatistiklere bakıyorum;kaç kişi girmiş bloguma diye.Heyhaat...
Mazide 200 lerde olan giriş sayısı,son aylarda 5-10 lara düşmüş.
Okuyan ve takip eden yoksa neden yazayım ki diyorum kendi kendime.
Sağlık olsun ve dahi canınız sağolsun.Ben yine de yazacağım.
Ve işte bir hafta önce Ürdün'e gitmiştim,ondan bahsedeyim.
26 Nisan 2008 tarihinde Ankara'dan yola çıktım.
Gecesinde Amman'daydım.
Çok uzun yıllar önce gelmiştim bu engebeli şehire.-Öyle uzun yıllar dediysem,çok yaşlı sanmayın beni.Hepi topu 40 olmadım henüz.-(Allah hayırlı ömür versin bütün müslümanlara)
Amman'da kaldığımız otelin lobisi.Ve iki Ürdün'lü.Ürdünlüler biraz soğuk geldi bana.Azıcık da kibirli gibiler.-Gıybet olmasın-
İsrail sınırına yakın ve deniz seviyesinden 400 metre aşağıda olduğu bilgisini verdikleri Ölü Deniz.Ne balık yaşıyor,ne bir yosun.Tuz oranı çok yüksek olduğu için insanlar üzerinde sırtüstü yatıp gazete bile okuyabiliyormuş.Biz girme fırsatı bulamadık.Burada dünya ralli şampiyonası yapılıyordu biz oradayken.

Ölü Deniz'de güneş batarken...

Ürdün'ün bir süre öncesine kadar en büyük camisiymiş bu cami.Değişik bir mimari yapısı var.Kral Abdullah Camii.İmamı 80'li yaşlarındaki Kudüs Mescid-i Aksa Camii'nde 30 yıl imamlık yapmış ve Peygamber Efendimiz'in soyundan mübarek bir zat.Kurra.Bize ve Türkiye'ye akşam namazı sonrası dualar etti.

20 Mart 2008

MİLLET İRADESİNE SAHİP ÇIKACAKTIR!

Hürriyet Gazetesi yazarı Mehmet Y.Yılmaz AK Parti’nin demokrat olamadığından dem vurmuş. Ne de demokrat bir düşünür şu yazarımız,bir bilseniz! “Akp demokrat olamadı, sorun bu” buyuruyor kendileri. Biz “cahil” okurları da merak ediyoruz; acaba zat-ı alileri ne kadar demokrattır deyu? Sahiden de bu zat-ı muhterem ne kadar demokrat bir şahsiyet- i mualla? Cumhuriyet kurulduğu günden bu yana, 27 Mayıs 1960 darbesini savunmak mı demokratlık oluyor acaba? Ya da daha vahimi, millet iradesiyle seçilmiş ve nihayetinde normal demokratik yollardan “baş edemeyeceklerini” anlayınca “çare”yi üç önemli millet adamını idam etmekte bulmuş kafayapısını alkışlamak mı demokratlık oluyor acaba? Peki sağ-sol davası içerisinde ülkenin ve bu milletin gencecik evlatları yok edilirken adeta bıyıkaltından gülmek mi demokratlık? Milletin vermiş olduğu oylarla iktidara gelen partileri,bir takım yetersiz delillerle susturmak mı demokratlık? Ve en son, geçmişteki bir çok hatalardan dersler çıkararak; milletin her kesiminin hassasiyetlerini göz ardı etmeden, yönünü Avrupa’ya çevirmiş bir Ak Parti iktidara geldiği günden bugüne kadar söylenmiş sözleri bugüne kadar değil de; tam da şimdilerde gazete tomarlarını derleyip toparlayıp , bir “hukuki skandal” niteliğinde guya “iddianame”ye dönüştürmeyi alkışlamak mı demokratlık oluyor? Anlaşılıyor ki bu ve bunun gibi zevatın esas derdi ne millet, ne demokrasi ne de demokratlık. Bunların asıl hedefleri, Osmanlı’yı yıkmak için Manastır’da,Selanik’te toplanan o meşhur Jöntürk kılığına bürünmüş,jakoben bir kafanın; gizli odaklarda oluşturdukları senaryoları bu aziz milletin başına tıpkı ABD’li subayların Türk askerinin başına çuval geçirmesi gibi çuvallar geçirmekten başka bir şey değildir! Bilinçli ya da bilinçsiz,gafletle ya da hıyanetle milletin gözünün önünü görmesini engellerken, kendi menhus emellerini gerçekleştirmekten başka bir dertleri yoktur! O emelleri ise herhalde 600 sene aleme nizam vermiş bir milletin ahfadını “gerekirse” “bir şekilde” yok etmekten de beri değildir. Yoksa milletin seçmiş olduğu insanları demokrat olmamakla suçlamak bu kadar kolay olmazdı! Esas mesele bu milleti “sevmiyor” olmaktan kaynaklanmaktadır. Ama millet iradesine bu sefer sahip çıkacaktır!

09 Mart 2008

01 Mart 2008

SÜTÇÜ İMAM VE GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ

Yıl 1919 idi.
Bundan tam 89 yıl önce.
31 Ekim.
Anadolu ve İstanbul,düşman işgali altındaydı.
Ve ismine sonradan Kahraman sıfatı eklenen Maraş...
"şehirdeki huzursuzluk had safhaya varmıştı. Bir grup Fransız Ermeni askeri ikindi üzerinde Uzunoluk Caddesi'nden kışlaya dönüyorlardı. O anda Uzunoluk Hamamından yüzleri peçeli iki Türk kadını çıktı. Üç kişi olan ve sarhoş durumda olan Fransız Ermeni askerlerinden birisi, hamamdan çıkan Türk kadınlarına saldırdı ve peçesini yırttı. "Artık burası Türklerin değildir, Fransız memleketinde peçe ile gezilmez" diyerek kadıncağıza sarılıp ilişmek istedi. Peçesi yırtılan ve zor durumda kalan kadıncağız bayılıp yere düştü. Diğer kadın da imdat istercesine bağırdı. Olayı Kel Hacı'nın kahvesinden gören Türkler dışarı çıkarak, askerlerin üzerine yürüdüler. Türkler, Ermeniler'e ihtarda bulunarak yollarına gitmelerini söylediler. Ermeniler kötü sözler sarfederek silah kullandılar. Bu arada Çakmakçı Sait orada kurşunla yaralandı ve şehit oldu. Gaffar Osman da yaralandı. Bu sırada Sütçü Imam, Karadağ tabancasını alarak hamamın hemen karşısında bulunan dükkanından hızla olayın olduğu yere geldi. Silahını Ermeni askerlerinin üzerine boşalttı. İlk kurşunu atan Kahraman Sütçü İmam'ın silahı ile yaralanan Ermeni askeri arkadaşlarının yardımı ile kışlaya götürüldü. Yaralı asker bir gün sonra öldü. 1 Kasım 1919 tarihinde ölen Ermeni için büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Sütçü İmam ise Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti Sütçü İmam Ermeni ve Fransızlar tarafından sürekli arandı. Bulunması için de Kahramanmaraş Hükümeti çok sıkıştırıldı. Bütün çabalara rağmen Sütçü İmam bulunamadı."
Ve yıl 2008.
Günlerden 29 Şubat.
Yer:İstanbul.
İstanbul'un Galatasaray Üniversitesi.
O üniversite ki biz Türklere Fransızcanın ve Fransız kültürü(!)nün daha derinlemesine öğretildiği nadide kuruluş.Hani bir zamanlar Erdoğan TEZİÇ'in rektörlüğünü yürüttüğü üniversite.
Belli ki Fransız kültürünü iyi almışlar.O kadar ki hem de,Fransızlara bile öğretecek derecede!
İşte isbatı:
"Her şey, Türkiye uzmanı Prof. Dr. Paul Dumont'un Strasbourg'daki öğrencileriyle birlikte İstanbul'a gelmesiyle başladı. Heyetteki Fransız öğrenciler arasında başörtülü E.İ. (23) de vardı. Öğrencilerine üniversiteleri gezdirmek isteyen Dumont, önce Boğaziçi Üniversitesi'nin kapısını çaldı. Hiçbir sorunla karşılaşmayan heyet ardından Fransızca eğitim yapan Galatasaray Üniversitesi'nin yolunu tuttu. Ancak girişte durduruldular. Genel Sekreter Ayşe Dilek Anadol, başörtülü öğrenciden başını açmasını istedi. E.İ. kabul etmeyince Dumont da dışarıda bekleyeceğini söyledi. Bunun üzerine öğrenciler hep birlikte üniversiteye alındı. Ancak bu kez içeride taciz başladı. E.İ. bir grup öğrencinin arkalarından gelerek "Bu şekilde nasıl giriyorsunuz buraya?" şeklinde bağırdığını söyledi. Sataşmalara cevap vermeyen öğrenciler okuldan ayrıldı."
...
Şimdi anlaşılıyor mu Erdoğan TEZİÇ gibi "bu vatanın "evlatları"nın" neden baörtüsünden bu kadar nefret ettikleri ?
Onlar kutsal ulusalcı varlıklar!
Ve onlar Galatasaray gibi nice birimlerde öbeklenmiş vaziyetteler!
İyi ki var onlar!
Yoksa bu memleket elden giderdi!(Allah muhafaza etsin diyeceğim ama laiklik elden gider diye tereddüt ediyorum)

02 Şubat 2008

YENİ ZAMANIN DARBESİ;MİTİNG MODALARI!

Türkiye ile İspanya yıllar önce uçak üretimi konusunda anlaşmışlar.
Casa firması var İspanya'nın;şimdi de uçak üretimi yapıyor.Onlarla ortak üretim projesi.Tabii İspanya ABD'ye karşı düşünmüş bunu.
Türkiye nedense vazgeçmiş.İspanya yoluna devam etmiş.Şimdi ürettiği uçakları 30,40 hatta 100 milyon dolarlara satıyormuş dünyaya.
Bunu Madrid'den dün gelen bir arkadaşım anlattı.
Tabii bizim çok daha önemli işlerimiz olduğu için, uçak üretimi neyimize?!..
Önemli olan,"kutsal" rejimi ayakta tutmak."Kazanımları" kaptırmamak.Alın işte; ilk mücadelede kaybettik.Önce 367 golü attık ama,bu millet anlamıyor ki.Gitti "ötekilere" oy verdi.
Ötekiler de birleşmesin mi aralarında?Eyvah ki ne eyvah!% 46,5(Sakın %47 demeyin,Ertuğrul Özkök abi kızar sonra,karışmam)Ak Parti (pardon AKP)almadı mı?%15'e yakın da MHP aldı mı?Ne eder ikisi?% 60 gibi bir rakam.E daha destek veren gruplar da var.%70'i buluyor.Ne olacak bu "halkın iradesi"ne?
Canım bu halk herşeyi bilmez ki!
Şimdi "türbanı" serbest bırakacaklarmış.Başörtüsü örtürmemek için yıllar önce kendileri uydurdu bu garip ismi.Şimdi de bunu serbest yapmak isteyenlere çatıyorlar.Siyasi simgeymiş efendim.
Bu memleket garip vesselam.
Ve biz bu gidişle hiç bir yere varamayız!
Yoksa bize zamanında "aman siz hiç bir yere varamayın; ne o öyle Avrupalara kadar,Afrikalara kadar yayılmak?Sakın haaaa.Alın size iş.Yayılın yayılabildiğiniz kadar" mı dediler?
Hiç sanmıyorum ama düşünsenize,kökü dışarda Lions dernekleri bile başörtüsünün serbest olmasını istemiyorsa bu işlerde bir hainlik vardır!
Yoksa içimizde gizli ergenekonlar mı var?
Hani neredeler?
İpleri kimlerin elinde?
Lionsların mı dediniz?İsmet Paşa gibi cevap vereyim size,müsade edin de:
"Hadi canım sen de"(ya da diğer versiyonu:"de get oradan")
Yav kafam karışıyor.
Zaten biz "öteki"yiz.Ne gerek var düşünmeye?Varsın memleket büyükleri mitingler yapsınlar meydanlarda; tavaflarını etsinler dünya yüzünde.Aman neyimize uçak filan.
Uğur Mumcu'yu kim öldürmüş?Bahriye Üçok nasıl olmuş da eĞitim aldığı halde bombalı paketle öldürülmüş? Hablemitoğlu neden suikaste kurban edilmiş?
Bunları bilmeyecek ne var! Ah şu irticacılar var ya.Onlar yapıyor bu işleri.Kaideleri var bir de şimdi.Bu değişir,habire yeni örgüt kurar bu dinciler var yaa.
Neyse şimdilerde hiç olmazsa mitingle idare ediyorlar.Ya bir de "darbe yapalım mı"deselerdi.ABD Başkanı da Damdaki Kemancı oyununu izlerken bunun haberini alsaydı "bizim çocuklar işi tamamladı" diye.
Mitinge razıyız.
Biz ötekilerin zaten fazla hakkımız yok.Bu demokratik rektörler,yargıçlar filan başımızdayken rahat rahat uyuyabiliriz.
Eh,hadi gidip uyuyalım bari.
Şimdiye kadar bu sayede rahat uyumadık mı zaten?

31 Ocak 2008

ÖLÜM HER AN HER YERDE GELEBİLİR!

ŞU "AKILLLI" İNSANLAR DA OLMASA NE OLURDU HALİMİZ?

Bizim vatandaşlarımız ne kadar dehşet bir kafa yapısına sahipler.
Bir de şu internette haberlere yorum yapanlar var ki sormayın gitsin...
Çok komik durumlara düşüyorlar.Ve kafalarının ne kadar iyi olduğunu gösteriyorlar.
Bir yılan haberinden bile türbana atıf yapma becerisi(bu beceridir belki ama artık nasıl bir beceriyse)gösteren en büyük gazete(o ibare kalktı mı acaba o gazeteden)nin değerli okurları "iyi ki böyle "kafası çalışan; entellektüel" insanların arasında yaşıyorum" dedirtiyor bizlere.
İşte bu "hay aklınla bin yaşa, e mi!" dedirtesi insancıklar!

29 Ocak 2008

OLABİLİR; İNSANLIK HALİ

Yakınlarımdan birisi sürücü belgesi aldı.Yakınlarda yollarda seyreylemeye başlayacak.
Allah kazasız belasız uzun yolculuklar nasib eylesin.
Resimle alakası ne mi?
Hiç bir alakası yok, öylesine işte...
Hayırlı yolculuklar...

19 Ocak 2008

"EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ BİZİMDİR" MANİFESTOSU

Yaşasın!
Artık demokrasi var.Millet kendi kendisini yönetiyor!
"Hakimiyet(egemenlik) kayıtsız şartsız milletindir!Bu yetkiyi (egemenliği) gerektiğinde Erdoğan Amcamız , gerekirse Danıştay kurumumuz, gerekirse tek başına bir ordu olan ve tek düşüncesi, hayatının tek amacı "sevgili milletinin bekası" olan, Cumhuriyet'in kazanımarını vatanın menfur düşmanlarına karşı korumakta ilelebet kararlı olan önemli şahsiyet-i muallalar kullanır.
Ve bu egemenliğin kullanılması noktasında, gerektiğinde kapatılmasında hiç bir sakınca olmayan TBMM ve onun "taşralı" üyelerinin de kendilerine bir çekidüzen vermeleri her daim sağlanmalıdır!
Böyle emrolundu!Pardon düşünüldü.
Zaten ey millet!
Siz düşünmesini de bilmezsiniz!Düşünmeye çalışmayın sakın!
Çünkü "kazanımları" her çeşit düşmana karşı korumak bizim (yani Erdoğan Amcalarınızın-jakoben takımın;-"bak kafamızı bozmayın,gyotin de kullanırız haaaa!...-)asli vazifemizdir!Siz de kim oluyorsunuz ey millet?Biz size yeteriz.Egemenlik kayıtsız şartsız bizimdir,yani milletindir!
Hadi rap rap(pardon; bay bay...)
İmza: Erdoğan Amcalarınız...
Not: Egemenlik hakkını "bu millet" adına Rektör Paşa Hazretleri de kullanabilir!

13 Ocak 2008

YAŞLANIYOR MUYUM?

Eskiden evde oturmayı çok seviyordum.
Kitap okumak,yalnız kalıp düşünmek,yazmak,klasik müzik dinlemek hoşuma giderdi.
Bugün evden dışarı çıkmadım.Biraz da sağlık nedenleri vardı çıkmamamda.
Ama öyle bir sıkıldım ki.
Akşamları film de izlemez oldum uzunca bir süredir.
Diziler ise sarmıyor beni.
Film izlemeye kalktım iki akşam.Eskiden böyle uluorta uyuyakalan yaşlıların ya da kişilerin nasıl olup da uyuyabildiklerine şaşırırdım.
Oysa şimdilerde -iki akşamla sabit oldu-film bitmeden ben de uyuyakalmışım.
Herhalde yaşlanıyorum ben.

09 Ocak 2008

VALLAH HATIRLAMİİREM

Yaşlıca adamın birisi ahir ömründe eşine daima "canım", "bir tanem" vb hitap etmeye başlamış.
Tabii gençliğinde pek bir kazak erkeği olan bu zavallı adamın son demlerde bu değişikliğine arkadaşları çok şaşırmışlar ve bir gün dayanamayıp sormuşlar:
"Arkadaş; maşallah sende bayağı bir değişiklik var.Nedir bu canım,cicimler,yengeye pek bir güzel hitap ediyorsun?"
(Aslında bu kısım şöyle olacaktı:
Ya arkadaş, böyle toplum içnde bu kadar sıcak hitapta bulunma.Ayıp oluyor topluluğa karşı.)
Adam da çaresizlikle:
"Vallah ben de şaşırmışem.Karının adini unutmişam.Hatırlamiirem, ondan böyle sesleniirem.Gerçekten neydi bizim hanımın adı yahuu?"