Bugün yanıma müfettiş bir arkadaş geldi.
Yıllar önce Kayseri'de öğrenciyken,eğitimine bir şekilde katkısı olması amacıyla,tabii Kayseri'de bulunmanın getirdiği bir duygu dünyasının da etkisiyle olsa gerek,elektirikli battaniye satmaya başlamış.
Bir haftasonu,hem de sıcak bir günde,sayısını hatırlamadığı kadar daireyi gezmiş. O daireden bu daireye,o kattan bu kata,şu siteden bu siteye derken;en son kapısını çaldığı kapıyı küçük bir çocuk açmış.
Tabii,bizim arkadaş kanter içinde...
"Ufaklık annen yok mu evde?"
Çocuk hızla ve telaşla içeri koşarken bağırıyormuş:
"Anneee! Bohçacı geldi; kapıda seni bekliyor!"
Arkadaşın ticari girişimi bununla son bulmuş.
Şimdi kamu kurumunda başmüfettiş. ... Bu hatırayı dinleyen diğer arkadaş da boş durmadı.
Aklına muzip bir arkadaşımız geldi bunun üzerine.
İşin garibi O arkadaşımız da Kayseri'li.Diş hekimi.Bahsedince hatırladım;O'nunla belki de 20 yıl sonra,geçen yaz Nevşehir,Kozaklı'da termal havuzda karşılaşmıştık da,birbirimizi o sulu saçlarımızla zor çıkarmıştık ve kahkahayla gülmüştük.Salih Doğan idi ismi.
O da üniversite yıllarında her nereye giderse gitsin bol bol resim çekermiş. Tabii digital makianalar yok o yıllarda.Resimleri hemen tab'ettirip arkadaşlara getirirmiş:
"Baksana ne güzel pozların var,alsana şu resmi."
Tabii arkadaşlar da almak zorunda kalırmış.
Ücreti mukabili tabii!
Allah'tan ki benim hiç resimlerimi çekmemişti. ... Bu hatıra da bana 20 gün önceki Mekke hatıramı hatırlattı.
Arafat Dağı'na çıkmıştık ailece.Babamla annem de vardı. Cebel-i Rahme denilen tepeciğe de vardık ki,hac zamanı çok kalabalık oluyor.Ama arabadan daha inmeden etrafımızı develer ve sahipleri sardı.
Babam daha arabadan inmeden başında bir arap örtüsü ve ageli gülümseyerek deveye doğru gidiyor baktım. Ben de heveslendim.
"Bes hamse riyal" demeleri de doğrusu bizi teşvik etmişti develere binmeye. Develerin süsü,arap bedevilerin ısrarı ve hamse riyal sözü bizi kısa sürede develer üstünde kervan yolcularına dönüştürdü. Ordan oraya deveyi çekip duruyordu adam.
Durumu "çakmıştım" kısa sürede.Çünkü bir yandan da şipşak resim çekiyordu habire. "Ya ahi,bes hamse riyal haa,ona göre"diye de Türkçe tamamlıyordum sözlerimi. Bedevinin anlamak istemediğim cevabı "vahit suvar hamse riyal;okey,velekin kesir suvar kesir riyal" gibisinden cevaplar veriyordu. Deveden inmek istediğimde cıngar çıktı. İndim. Bedevi on katı riyal istedi benden."Hamsiiin riyal" Daha bir dolu şeyler söylüyordu ama bu arada resimleri de elime tutuşturmasın mı! "Senin olsun resimler,para da istemiyorum" manasında konuşuyor arkasını dönüp "küsüyordu" bana.
Şu mübarek yerde bir de kul hakkı kalmasın üstümüzde diyerek,araya aracılar da sokup zar zor 25 riyala anlaşıp koşarcasına ayrılmıştık bu mübarek mekandan. Yemenli bedevi deveciler yüzünden.
Kayserili arkadaşımız nur nimet yani. ... Eh,sözlerimin sonunda,bugün bir köşe yazısında okuduğum fıkrayla noktalayayım: (Bu fıkrayı Haberturk gazetesinde okumuştum.Ama kopyalamak için o sayfayı açmak istediğimde bir türlü bu gazetenin sayfasını açamadım.Bu nedenle herkesten özür diliyoruz.)
...
H.U.!?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Deneme.
s a yazılarınız cok güzel ..
Yorum Gönder